İstiklal Marşı, Türkiye Cumhuriyeti’nin milli marşı olup, Mehmet Akif Ersoy tarafından yazılmıştır. 1921 yılında, Kurtuluş Savaşı sırasında milli bir marş ihtiyacı duyulmuş ve bu doğrultuda bir yarışma düzenlenmiştir. Yarışmaya 724 şiir katılmasına rağmen, Mehmet Akif Ersoy’un eseri bütün milletin duygularını en iyi şekilde yansıttığı için seçilmiştir. 12 Mart 1921’de TBMM tarafından kabul edilerek resmi milli marş ilan edilmiştir.
İstiklal Marşı’nın önemi, bağımsızlık ve vatan sevgisini en yücek noktaya taşıyan dizelerinde gizlidir. Marş, Türk milletinin istiklal mücadelesindeki azmini, inancını ve bağımsızlık ruhunu simgeler. Sadece bir şiir olmaktan çok, milletin birlik ve beraberlik anlayışını, fedakarlığını ve vatan sevgisini temsil eden bir metindir. Mehmet Akif Ersoy, bu eseri “Milletime armağandır” diyerek herhangi bir ödül kabul etmemiş, marşın saf bir vatan sevgisiyle yazıldığını ortaya koymuştur. Bugün hala gururla okunan bu marş, bağımsızlığın ve milli ruhun en büyük simgelerinden biri olarak varlığını sürdürmektedir.
İstiklâl Marşı
Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.
Çatma, kurban olayım çehreni ey nazlı hilâl!
Kahraman ırkıma bir gül… ne bu şiddet bu celâl?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl,
Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklâl.
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim; bendimi çiğner, aşarım;
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
Garb’ın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar;
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir îmânı boğar,
“Medeniyet!” dediğin tek dişi kalmış canavar?
Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın;
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın…
Kim bilir, belki yarın… belki yarından da yakın.
Bastığın yerleri “toprak!” diyerek geçme, tanı!
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehîd oğlusun, incitme, yazıktır atanı;
Verme, dünyâları alsan da, bu cennet vatanı.
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ?
Şühedâ fışkıracak, toprağı sıksan şühedâ!
Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ.
Ruhumun senden, İlâhî, şudur ancak emeli:
Değmesin ma’bedimin göğsüne nâ-mahrem eli!
Bu ezanlar-ki şehâdetleri dînin temeliEbedî yurdumun üstünde benim inlemeli
O zaman vecd ile bin secde eder –varsa- taşım;
Her cerîhamdan, İlâhî, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır rûh-i mücerred gibi yerden na’şım;
O zaman yükselerek Arş’a değer, belki başım.
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl;
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl:
Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklâl!